10 Eylül 2013 Salı

İLAHİYAT PROGRAM TASLAĞINDAKİ İRONİK ANAKRONİZM

Bu çok eski bir projedir arkadaşlar. Üç beş sene öncesinden çok çok eskilere gider. Aslında ilahiayat fakültesi konusunda başka projeler yok değildir, var, yapıldı, yapılır da. Ancak bu mevcut projenin öne sürülmesi, proje yokluğundan değildir.

12 Eylül'ün Yüksek İslam Enstitülerini İlahiyat Fakültesine çevirmesiyle de başlamıyor. (Aslında İlahiyat çevrilmiş de ne olmuştur? Bugün İlahiyat karşıtı olup İslami İlimleri öneren, savunan, tercih edenlerin çoğu, Enstitüler, Fakülte olduktan sonra hazırladıkları ya da hazırlarında bulundurdukları bazı çalışmalarla Dr. olanlardır.)

Projenin tarihi konusunda Osmanlının orta dönemlerindeki medrese programlarına kadar da gitmeyelim de, asıl ivme, hareket noktası, İttihat ve Terakki Partisi içinde ya da bağımsız olarak Modern-Batıcı-Bağımsız-İslamcı vs. kesimin eğitim öğretim tezleriyle Hürriyet ve İtilaf Partisi içindeki bazı alim, tarikat mensubu ve ilim erbabı arasındakilerin eğitim öğretim tezlerinin, ıslah-ı medaris programı vb. projelerin medreselerin lağvı ve sonrasındaki sürecin oradan yeniden başlatılma ve geriye döndürülmesinden ibarettir.

Zaten ironik anakronizm buradadır. Neredeyse mensubu kişisel olarak bugün gözönünde olmayan İttihatçı kitlenin temsilcileri durumuna sokulmak istenen başta felsefe grubu çalışanların şahsında da olmak üzere alanlarına yapılan küçümseme, nefret, silme mantığının temelinde böyle bir grub bilinci ve psikolojisi vardır. Dolayısıyla bu program ve proje özünde "felsefe" kavramı olan yabancı! dersleri temizlemek istemiş, son anda "din felsefesi" müdahale ile sistemde kalmıştır.

Önemli bir sorun: Bugünlerin yönetim sistematiğinde meclis içinde bakan ve  milletvekili olarak görev yapan felsefe mensupları başta Prof. Dr. M. S. Aydın ve Prof. Dr. Necip Taylan olmak üzere ya Dış İşleri ve İlişkileri ya da bütçe müzakereleri dışında eğitim konularında fazla etkin ve etkili pozisyonlarda bulunmamışlar, görevlendirilmemişlerdir. Ayrıca Başbakan'ın dış ilişkiler danışmanı sayın Dr. İbrahim Kalın da sürekli dış ilişkiler pozisyonlu görevleri sebebiyle program noktasında son bir katkıda bulunma dışında çok fazla zaman ayıramamaktadır. Bu yüzden aslında daha başka katkıda bulunabilecek durumdaki felsefe ile ilgili etkin kimselerin yanında belki de program konusundaki etkili ve yardımları olabilecek konumdakilerin dışında İlahiyat programlama projesi başka İlahiyat alanından ve dışından kimseler tarafından yürütülmektedir. Sözgelimi Sayın bakan Nabi Avcı Hoca bu konuda ne  kadar bilgilendirilip ilgilendirilmekte ve konudan haberdar edilmektedir. Detay konusunda olumlu bir cevap alabileceğimizi sanmıyorum.

Şimdilik son bir husus: Aslında program konusunda Fakülte isimleri ve programı tekleştirilirken başarılmak istenen noktalardan birisi de proje sahiplerinin idealleri olabileceğini düşündüğüm bir noktadır. O da istenmeyen bazı dış kurs ve destek eğitimlerinin bu programla kendilerince önüne geçmek ve yavaş yavaş bir kaç çeşit olabilecek tarzda bu Fakülteleri Darül Hadis, Darül Kelam, Darul Fıkıh ve Darul Huffaz tarzında bazı şehirler temelinde farklı programlarla ihtisas enstitüleri konumuna getirmek.
Elbett bu bugünkü anlamda Enstitülerin kapsam alanına girmekle birlikte birkaç sene içinde programın bu noktaya doğru evrilme düşüncesinin tohumlarını taşımaktadır.

Bu öngörüleri nereden yapıyorum? Baştan beri kısa tarihi ve felsefesini vermeye çalıştığım düşünce mensubu ve memurunun projesi ancak bu şekilde şekillenebilir. Bu çıkarım empati yapılarak yapılan bir çıkarım değildir. Mimari Ön yapının temelleri ve önermeler, bu öngörüleri yaptırmaktadır.

Bir de bu şekilde bir program listesinin sahibi, bu şekilde sıralanan dersler silsilesinin iç detaylarını ve içerikleri de zorunlu olarak vererek ve zorunlu kılarak uygulatmayı hedeflemiştir. Çünkü birkaç dersin I-VIII arası, I-VI arası, I-IV arası (iki dönemlik I-II şeklindeki bir iki tane ve tek dönemlik birkaç ders dışında) neredeyse aynı adla neredeyse Fakültenin her dönem programına alınması zorunlu içerik belirleme ve anlatılacak konuların detaylarını zorlayıcı bir noktada belirlemeyi gerekli kılmaktadır. Değilse Üniversitede birbirinden her dönem farklı farklı öğretim elemanlarının derslere gireceği düşünülürse tam bir kargaşa söz konusu olacaktır. Bunu önlemek için de programı öngörüp kabul ettiren sahibi yazdığım hususlarda en ince ayrıntıya kadar belirlemeyi gözardı etmiş olamaz. Gözardı ettiyse de o zaman da tam bir bilinçsizlikle ortaya konulan taslak olmuş olur.

Geniş ve alanın uzmanlarınca tartışmaya açılmaması da son noktanın çok iyimser bir çıkarım olduğunu gösterir, ancak bu kez de program taslak sahibinin hafife alınması, kayda değer etkililik ve etkinlikte olmayan biri derekesinde olduğunu iddia etmek olur ki, bu da vakıaya terstir. Çünkü uygulamaya konu olacak muhataplar, 100 civarında Fakülte, 1000-2000 civarında öğretim elemanı ve 25-30 bin civarında öğrencidir.
Bayram Dalkılıç
11.09.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder