12 Eylül 2013 Perşembe

HEP "İLAHİYAT KAVRAMI VE KURUMU"NU ELE ALMAK VE GÜNDEMDE TUTMAK VE SAVUNMAK

Biz baştan beri, ilahiyat ders programı konusunda, "felsefesiz ilahiyat" algısına karşı çıktık ve bunun dışında bunun, "ilahiyat" kavramı konusunda farklı bir program ve proje olduğunu iddia edip savunduk.

Aslında konuyu "felsefesiz ilahiyat" kavramına hapsetmek ve konuyu buradan başlatıp, "branş hocası yokluğu", "öğrenciler tarafından istenmediği", "ilahiyat kavramının sorunlu bir kavram olduğu" bu yüzden "İslami İlimler içinde felsefenin yerinin bulunmadığı ve bu yüzden gereği ötesinde yer verilmediği" (çünkü Felsefe Tarihi baştan kaldırılıp hiç yer verilmemiş ve Din Felsefesi dersine yer verilmek istenmezken son bir müdahale ile yer verilmiş) vb. durumlar, toplum ve öğrenciler nezdinde de bunların çok istenmediği fikriyatının var olduğu olgusu ve algısı program savunucularının baştan beri istedikleri bir durumdu.

Bu arzular, işte sosyal medya araçlarını kullananlarının yazılarıyla tersine çevrildi. Olayın, "İlahiyat'ta felsefe derslerinin kaldırılmasının ötesinde başka bir amacın ürünü olduğu", "aslında kaldırılmak istenenin 'İlahiyat' kavramının ve olgusunun olduğu" ve "İlahiyat" isminin değiştirilmek istendiği olgusunun bariz olduğu", "felsefe disiplinlerinin dışında pek çok dersin kredisinin azaltıldığına dikkat çekmenin önemli olduğu", "disiplin ve ders birleştirilmelerinin bilimsel sınıflamaya uygun olmadığı" konularına sürekli dikkat çektik durduk.

Aslında beklenmeyen buydu ve diğer bölüm, anabilim dalı ve bilim dallarından gelen tepkinin dozuydu.
Temel İslam Bilimlerinin ses yükselten alanlarından (Fıkıh ve İslam Hukuku alanından bile) ve İslam Tarihi alanından gelen tepkiler beklenmiyordu.
(Sanat ve musıki alanından çok tepki gelmedi görünüyor, fakat sanatlı ve darbeli bir sesin birkaç gün içinde geleceğini seziyorum. Çünkü bu alanların mensupları hisli, sükunetli falan olsalar da egoları farklı bir biçimde felsefecilerden ve fıkıhçılardan bile yüksek ve nazlıdır. Felsefeci ve fıkıhçılar konularını ele almaları tartışmaya uygun olduğu için tartışmaya dalarlar; ancak sanatkarlar ve müzisyenler sesli tartışma yapma konusunda bile umarsızlık ötesinde muhatap kabul etmeme dışında insana daldılar mı fena dalarlar, insanı doğduğuna pişman ederler.-tecrübeyle sabit değildir, okuma ve dış gözlem-)
O yüzden daha beklenmeyen bazı alanlardan da tepki gelecektir. Mesela en büyük tepki, -Sosyal Bilimler Enstitü dersleri, ders yüklerine sayılmasın, ya da orada dolduracakları ders yükleri olmasın- Arapça ve Kuran hocalarından gelecekti, aslında Üniversite dışarıdan öğretmen ve öğretici sınırı getirip içeriden de dersi yürütmek için yardım alamasalar bakın göründü siz bu alanlardan gelen gürültüyü.

Çünkü hiç bir Üniversite hocası 10 saatin üstünde Lisans dersine girmeyi arzulamaz. Bütün ders yükleri, Lisans Üstü derslerden doluyorsa hiç girmek istemez. Birinci, Gündüz Öğretim derslerine tabii ki.

Bu arada, konunun felsefeciler tarafından ekonomik açıdan kayıp kaygısı dolayısıyla tırmandırıldığı iddiası gülünç, iftira ve gerçek dışıdır. Kimlerin hangi ölçütlerde para için ders peşinde olduğunun, girdiği gündüz ve gece ders saatlerinin durumu ve programlarının ayarlanma doğrulaması, ders ücret listelerinde bulunmaktadır. Bunlar gizli belgeler değildir. Bu noktada suçlanabilecek en son grup felsefe derslerine giren grubtur. Birileri kendi branşlarının derslerine girmekten imtina ederken, bu grub yüklerinin üstünde ücretlerini almadıkları felsefe grubu derslere girmekte ve öğrencilerine yararlı olmaya çalışmaktadırlar. Kaldı ki maddi açıdan da bir hak ihlali varsa bunun hakkını aramakla insan suçlamak hangi idealle, islam bilinciyle, düşünce, ahlak ve hukukla bağdaşır ki!

Konunun "felsefesiz ilahiyat" noktasına taşınmasında yazılı basın ne yazık ki; ilgisiz ve bilgisiz paylaşım ve yaklaşımlarla konuyu manuple etmiş, kendilerine gönderilen uyarı ve eleştiri yazılarını görmezden gelmişlerdir. Çoğu yazar, duyumla sütunlarını doldururken bir kısmı "ilahiyat" kavramı konusunda ahkam kesmeye çalışmış ve "adam yetişme-yetiştirme konularında", kendileri ilahiyatçı olmadıkları halde, ilahiyat alanını tanımadıklarını da ele veren cümleler yazarak, sanki kendileri basın alanında çok iyi ve başarılılarmış ve lisans veya sonrası branşlarında Türkiye'de ve Dünyada bir yer edinmişler gibi İlahiyat kurumuna ve mensuplarına ayar verme" girişiminde bulunmuş, bir kısmı, bilgi edindiği kaynakları sorgulamadan kullanırken bir kısmı da kaynağın aktarımını olduğu gibi nakletmiştir. Objektif bir biçimde konuyu sunan yazarlar elbette vardır, hiç olmamıştır denilemez.

Yaşayarak ve yazarak içinde bulunduğum bir konuda yazılı basının bu kadar sınıfta kaldığını görmek etkilemiş olacak ki; "Temmuz-Eylül 2013 Türkiye Yazılı Basın Organlarında İlahiyat Programı'nın Ele Alınışı- Eleştirel Bir Çözümleme- başlıklı araştırmayı da aynı anda sürdürüp yazımını kısa zamanda tamamlayacağım.

Konunun "felsefesi ilahiyat" konusunun dışında ele alınması gerektiği noktasında kendim de dahil onlarca İlahiyat akademisyeninin ve öğrencisinin, sosyal medyada çaba gösterdiğini ve konuyu gerçekten yerinde ve ortamında canlı tutmak suretiyle bağlamında uzaklaştırıp sulandırmak isteyenlere fırsat ve imkan tanımadıklarını da buradan belirtmeliyim. Şimdi konunun "felsefesiz ilahiyat" konusu olmadığı noktasında yazdığım metinler, okuduğunuz yazının yanında başlıklarını gözden geçirerek okuyabileceğiniz yazılardır.
13.09.2013                                                                   Prof .Dr. Bayram DALKILIÇ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder